Uzman Psikolojik Danışman Şirin Şınıkçı ile Söyleşi / Şerife Teber

Sayın Şirin Şinikçi, önce kendinizden biraz bahseder misiniz?

1981 Ankara doğumluyum. Uzman psikolojik danışman ve aile danışmanıyım. Ankara’da yaşıyor ve bu alanda çalışmalarıma devam ediyorum. Hakkımda detaylı bilgi için www.sirinsinikci.com.tr ye bakabilirsiniz.

Bir çocuğun sosyalleşmesinde en büyük etken ailedir. Aileler eskisi gibi bir arada (geniş aile) olsaydı sizce bugün sosyalleşme diye bir kavram meydana gelir miydi?

Sosyalleşmede ailenin rolü bu konudaki tutumudur, kaç kişi olduğuyla ilgili değildir. Evet geniş bir ailedir ama aynı zamanda ‘kapalıdır’, çekirdek bir ailedir ama ebeveyn tutumları çocuklarının sosyalleşmesi ve olumlu yönde sosyal beceri kazanması yönündedir. Kaldı ki geniş ailelerde çoğunlukla ‘biz bize yeteriz’ anlayışı hakimdir. Akrabalar arası kız alıp vermeler, kazanç dışarıya gitmesin diye akrabalar arası ticaret, ortaklık.. bu anlayışa verilebilecek örneklerdir. Bu durumda geniş aile sosyalleşmenin önünde bazen engel bile olabiliyor. Kısacası çocuğun sosyalleşmesi ailenin niceliğine değil, bu konudaki niteliğine bağlıdır. Günümüzde sosyalleşmenin önündeki en büyük engel internet ve onun uzantısı olan tabi ki sosyal medya. Ailelerin en çok bu konuda bilinçlendirilmesi gerekmektedir. İnternette vakit geçirme yüzünden değil sosyalleşme aile içi iletişim bile nerdeyse bitme noktasına geldi. Önce aile içi iletişim sağlanacak ki ardından diğer sosyal beceri ile ilgili kazanımlar yerini bulsun.

Günümüzde sadece birkaç saatliğine bir çocuğu parka götürüp sosyalleşmesini beklemek oldukça sıkıntılı bir durumdur, bunun yerine çocukların komşu çocuklarıyla her gün sokakta toprakla ve teknolojiden uzak yaşaması sosyalleşmesine daha fazla katkı sağlamaz mı?

Bir önceki soruda da belirttiğim gibi teknoloji sosyalleşmenin önündeki en büyük engel. ‘Komşu çocuğu’ sosyalleşme için iyi bir başlangıç olur. Başlatılan ilişkinin devamının sağlanması açısından da çocuğun en yakınındakilerle sosyalleşmeye başlaması önemlidir. Çocuk parkında başlayan sosyal ilişkilerin çoğunlukla devamı olmuyor, anlık ve durumluk sosyal ilişkiler olduğu için de kesintiye uğruyor. Sosyalleşmede ilişkinin süresi önemli olduğu kadar, farklı ilişki türlerinin görülmesi yaşanması da önemlidir. Yani çocuk ne kadar farklı sosyal ortamlara girer ve bunlara maruz kalırsa o kadar bu konuda zenginleşir. Çocuk sadece AVM’lere ya da çocuk parklarına değil, pazar, müze, kütüphane vb. gibi farklı renkleri ve dokuları olan ortamlara da girmelidir.

Günümüzde dışarıda olan onca tehlikeye karşın bir evde çocuğun sosyalleşmesini beklemek doğru mudur ve bu durumda neler yapılmalıdır?

Ev gibi kısıtlı bir ortam da çocuğun sosyalleşmesini beklemek tabi ki büyük bir yanılgı. Zaten ortalama 3 yaş civarı gibi çocuk da arkadaş istemeye başlar ve bunun sinyallerini verir. Çünkü merak duygusu bu yaş itibariyle tavan yapmıştır ve farklı uyaran ihtiyacı devreye girmiştir. Tehlikeli ortamlar olduğu doğru ama bu durum çocuğun sosyal beceriyi kazanmasına engel olmamalıdır. Çocuğun kendini tehlikelerden korumasını sağlamak bunlarla baş etmesini bilmesi de ayrıca başlı başına bir sosyal beceridir. Önemli olan tehlikelerden kaçırarak fanus içinde çocuk büyütmek değildir. Önemli olan tüm koşullarda ayakları üzerinde durabilecek kazanımlarda çocuk büyütmektir.

Bir çocuğun kişisel sınırlarını belirlemek korunmasını istemek elbette doğru bir davranıştır. Ama bunlardan önce toplumun ahlak seviyesini iyileştirmek sizce daha iyi ve doğru olmaz mı?

Tabi ki doğru bir tercih olur ama toplum dediğimiz de bireylerden oluşmaz mı? Ve her birey de zamanın da çocuktur ve o dönem aldığı ahlakı, kültürü, eğitimi şimdiye taşıyarak bu günün toplum bilincini oluşturur. Çocuk yaşta başkalarının sınırlarına saygı duymayı öğrenen kişiler zaten geleceğin ahlaklı toplum yapısını oluştururlar. Bu gün çocuğa hangi konuda olursa olsun yapacağınız yatırım yarının toplum huzuru ve kalkınmışlığı olarak karşımıza çıkar. Meseleye mikro boyutta bakarsak sadece ‘çocuklara kişisel sınırları’ öğretmiş oluruz. Makro boyutta bakar isek toplumun ahlak seviyesini iyileştirmek adına güzel bir temel atılmış olduğunu anlarız.

Çocukların cinsel eğitimleri sizce doğru mudur? Tavsiyeleriniz nelerdir?

Çocuklara cinsel eğitim elbette doğru. Ama doğru kişiler tarafından ve doğru bir şekilde yapılması şartı ile. Cinsel eğitim de yine her konuda olduğu gibi ailede başlar. Cinsel eğitim çocuklara didaktik bir şekilde öğretilmez. Yaşamın içine yedirilerek bir kültür olarak sunulması gerekir. Örneğin plajlarda daha yaşı küçük nasıl olsa diye çıplak dolaştırılan, yine aynı mantıkla –yaşı küçük diye- misafirlerin yanında üstü değiştirilen, tuvaletini, banyosunu yaparken kapısısı kapatılmayan çocuk da cinsel eğitim eksik ve zayıf kalacaktır. Ve sayılan bu durumların hepsi de bir yaşam tarzıdır. Cinsel eğitim buralardan başlamalıdır.

Hayatı bütün acısıyla tatlısıyla her şekilde sorumluluklarıyla ele alıp yaşayan bir birey ileride psikoterapiye ihtiyaç duyabilir mi neden?

Kişi psikoterapiye her zaman ihtiyaç duyabilir. Psikoterapi varılacak bir durak değil yolun ta kendisidir. Ve bu yolda da kişinin kendisiyle ilgili her zaman keşfedeceği bir şeyler vardır. Bunun için her zaman klinik bir problem olmasına da gerek yoktur. Kişisel gelişimi için de bu yola girebilir. Kişinin zayıf yönlerini güçlendirmek, güçlü yönlerini ise daha da fazla güçlendirmek için psikoterapi her zaman başvurulan bir yöntemdir. Glabol hayattaki psikolojik tedavi anlayışı artık ilaçlarla değil, psikoterapiyle ilerlemektedir.

Dünyadaki bütün çocuklar özeldir ve oyuncaklarda onların birer renkli dünyasıdır. Sizce bir oyuncak almak mı yoksa herhangi birkaç malzemeden bez bebek dikmek çamurdan bir şeyleri kendi emekleriyle yapıp öğretip yapmasını sağlamak mı bir çocuğu daha mutlu eder?

Çocuğun yaratıcılığını, el – göz koordinasyonunu, ince kas gelişimini destekleyici olması açıdan kendi emeğiyle yaptığı oyuncağı tabi ki tercih ederim. Kendisi yaptığı için sahiplenmesi ve kıymet bilmesi de daha fazla olacaktır. Ama günümüz şartlarında bu çok zor J

Günümüz oyuncak anlayışına ve çocukların tablet ve cep telefonlarıyla oynamalarını doğru buluyor musunuz?

Günümüz oyuncak anlayışı maalesef nitelikten değil nicelikten geçiyor. Ne kadar çok oyuncağı olursa o kadar mutlu olacağına dair ailelerde bir kanı var. Oyuncakların her şeyden önce çocukların yaşına uygun olması ve çocuğa kazanımlar katması gerekmektedir. Çocuğun kişilik gelişiminde oyuncakların önemli bir yere sahip olduğu hepimizin bildiği bir gerçek. Ebeveynlerin bu gerçekle hareket etmeleri ve sadece çocuğun istediği oyuncakları değil gelişimine katkı da bulunacak oyuncakları tercih etmeleri gerekmektedir.

Çocukların tablet ve cep telefonlarıyla oynamaları kaçınılmaz bir durum. Ancak bunun yaşına uygun bir şekilde sınırlı ve içeriklerinin de kontrollü olması gerekir. 3 yaşına kadar çocuğun tablet ya da bilgisayarla tanışması da doğru değildir. 3 yaşından sonra ise 20 dk. geçmeyecek şekilde çok kontrollü olması gerekmektedir.

Son olarak bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. İlave etmek istedikleriniz varsa, alabilir miyiz?

Başka bir röportajda da dilerseniz Barbie Bebekleri konu edinebiliriz. Bu konuda akademik araştırmam mevcut çünkü.

Ben teşekkür ederim.

Haberi dergizan.com sitesinden okumak için tıklayınız.