Öteki, ötekileştirme ‘öte’ dekiler, ‘biraz öte git’ler vb. bu kelimeler son zamanlarda günlük söylemlerde sıkça kullanılır oldu. Sıkça kullanılması sıkça eylemde vücut bulduğunu da gösterir bize maalesef. Maalesef çünkü ‘öteki’leştirmenin temelinde o veya bu sebepten dolayı farklı olduğu için kişinin/ kişilerin dışlanması, yok sayılması en iyi ihtimalle ise ‘var’ kabul edilip ama ‘var’ olmanın içine bir tutam ‘hor görülmek’, bir tutam ‘yabancı’ görme, hadi biraz daha ileri gidelim bir kepçe de ‘düşman’ olarak görme vardır. Bu şekilde algılanan kişinin/kişilerin, grupların, kliklerin haleti ruhiyesinin çok iyi olamayacağı aşikar.
Peki bu ‘iteleyen’, ‘öteleyen’ grubun bakış açısında ki problem nerede? Problem, farklılıkları sevmemekte, zenginlik olarak görmemekte, sorun olarak görmekte yatmaktadır. Farklılığı sevmeyen ve sorun olarak gören aslında biraz cahil, biraz korkak, biraz bağnaz ve biraz da tembeldir. Neden mi? Kendi alışık olduğu düzen içerisinden çıkmaktan korktuğu için ‘korkak’, farlılıklardaki öğrenilmesi ve alınması gerekenleri görmediği için ‘cahil’, sadece kendi düşünce ve yaşam tarzını doğru ve güzel bulduğu için ‘bağnaz’ ve tüm bunları değiştirmek için harekete geçmediği için de ‘tembel’dir.
Ötekileştirme ve ötekileştiren bu kadar sorunlu bir durumken bu duruma bir de ‘çocuk’ kavramını ekleyince sanırım iyice bir düşünmek ve kafa yormak gerekir. Zira ‘ötekileştir’me ne kadar zalim, gaddar, komplike ve stratejikse, çocuk ve çocuk olmak ise tüm bunlara tezat o kadar saf, hesapsız kitapsız, masum ve bakirdir. Çocuklar göreli olarak zaten yetişkinlere göre savunmasız, henüz büyümemiş, belli yetkinlikleri edinememiş kısaca fiziksel, bilişssel ve duygusal olarak ‘eksik’ oldukları için her halükarda ‘azınlık’ grubunda yer almaktadırlar. Bunun içindir ki zaten çocuk olmak özel bir grup olduğu için Amerika’da ve Avrupa’da Çocukluk Sosyolojisi isimli yeni bir çalışma alanı vardır. Bu doğal azınlık gruba bir de rengi, etnik kökeni, ırkı ya da daha farklı pek çok özelliğinden dolayı tekrar ve tekrar azınlık haline getirmek çocuğa ve çocukluğa yapılacak olan en büyük kıyımlardan biridir. Çocukluğun politikleştirilmesi bir çocuğun dilendirilmesinden ya da fuhuşa zorlanmasından çok da farklı değildir. Çocukluk evet etkili bir öznedir o yüzdendir ki zaten herhangi bir problemden dolayı ruh sağlığı uzmanına gittiğinizde mutlaka çocukluğunuzla ilgili sorular sorar, o dönemi anlamaya çalışır. Bu etkili öznel yapıyı kişinin kendisine ve ülkesine fayda getirecek şekilde oya gibi işlemek varken, yetişkinlerin yetişkin zekasıyla ürettikleri sosyal problemleri çocuk bedenlere, akıllara ve duygulara ödetmekteyiz. Bu kinle büyüyen çocuk yetişkin olup ta hayata atıldığında elindeki gücü fayda yerine zarar için kullanmaya başlayacaktır. Ve bunun için de yeniden, ayrıca ve tekrar dışlanır, hor görülür ve ötekileştirilir. Bu kısır döngüyü kırmak zor olmamakla birlikte en büyük panzehri ise yetişkin eliyle oluşturulan ve yine ancak bir yetişkinin baş etme becerileriyle üstesinden gelinebilen sosyal ve politik problemlere çocukları maruz bırakmamak da yatmaktadır. Çocukluk makro boyutta bir sınıf, bir ‘sosyal problem’ olarak değil, kendi özerk kültürü ve sosyal dünyası olan bir reailite olarak kabul edilmelidir. Mikro boyutta ise cinsiyet, ırk, etnik köken, cinsel yönelim, engellilik ve tüm kültürel yönelimlerin dışında farklılaşmamış bir ‘insan’ olarak görmek gerekir. Geçmiş yaşantılara göre çocukluk ve çocuk olmak daha görünür olmakla birlikte hâlâ yetişkinlerin problemlerine maruz kalmakta ve bunun bir uzantısı olarak kullanılmaktadır. Bunu belki de en fazla yaşayan grup ise içinde bulunduğu farklılıklardan dolayı da azınlıklardaki çocuklar hissetmektedirler. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinde de belirtildiği gibi insanlık sahip olduğu en iyi şeyleri çocuklara vermekle yükümlüdür. En iyi şeylere çocukların sahip olduğu bir dünyada yaşamak dileğiyle…
Şirin ŞİNİKÇİ
Psikoloji Bilim Uzmanı