Kanal B’nin sevilen programı Biz Bize’nin 31 Ocak 2020 tarihli programında uzman konuk olarak yer aldım. Konu benim özel çalışmam olan; Cinsiyetsiz Çocuk Giyimi. Programın tamamını izlemek için lütfen tıklayınız.
Basında
Çocuk kıyafetleri üzerine çarpıcı bir söyleşi
Bebekindex dergisinin ocak sayısında yer alan çarpıcı röportajımı okumak için tıklayınız.
Uzman Psikolojik Danışman Şirin Şınıkçı ile Söyleşi / Şerife Teber
Sayın Şirin Şinikçi, önce kendinizden biraz bahseder misiniz?
1981 Ankara doğumluyum. Uzman psikolojik danışman ve aile danışmanıyım. Ankara’da yaşıyor ve bu alanda çalışmalarıma devam ediyorum. Hakkımda detaylı bilgi için www.sirinsinikci.com.tr ye bakabilirsiniz.
Bir çocuğun sosyalleşmesinde en büyük etken ailedir. Aileler eskisi gibi bir arada (geniş aile) olsaydı sizce bugün sosyalleşme diye bir kavram meydana gelir miydi?
Sosyalleşmede ailenin rolü bu konudaki tutumudur, kaç kişi olduğuyla ilgili değildir. Evet geniş bir ailedir ama aynı zamanda ‘kapalıdır’, çekirdek bir ailedir ama ebeveyn tutumları çocuklarının sosyalleşmesi ve olumlu yönde sosyal beceri kazanması yönündedir. Kaldı ki geniş ailelerde çoğunlukla ‘biz bize yeteriz’ anlayışı hakimdir. Akrabalar arası kız alıp vermeler, kazanç dışarıya gitmesin diye akrabalar arası ticaret, ortaklık.. bu anlayışa verilebilecek örneklerdir. Bu durumda geniş aile sosyalleşmenin önünde bazen engel bile olabiliyor. Kısacası çocuğun sosyalleşmesi ailenin niceliğine değil, bu konudaki niteliğine bağlıdır. Günümüzde sosyalleşmenin önündeki en büyük engel internet ve onun uzantısı olan tabi ki sosyal medya. Ailelerin en çok bu konuda bilinçlendirilmesi gerekmektedir. İnternette vakit geçirme yüzünden değil sosyalleşme aile içi iletişim bile nerdeyse bitme noktasına geldi. Önce aile içi iletişim sağlanacak ki ardından diğer sosyal beceri ile ilgili kazanımlar yerini bulsun.
Günümüzde sadece birkaç saatliğine bir çocuğu parka götürüp sosyalleşmesini beklemek oldukça sıkıntılı bir durumdur, bunun yerine çocukların komşu çocuklarıyla her gün sokakta toprakla ve teknolojiden uzak yaşaması sosyalleşmesine daha fazla katkı sağlamaz mı?
Bir önceki soruda da belirttiğim gibi teknoloji sosyalleşmenin önündeki en büyük engel. ‘Komşu çocuğu’ sosyalleşme için iyi bir başlangıç olur. Başlatılan ilişkinin devamının sağlanması açısından da çocuğun en yakınındakilerle sosyalleşmeye başlaması önemlidir. Çocuk parkında başlayan sosyal ilişkilerin çoğunlukla devamı olmuyor, anlık ve durumluk sosyal ilişkiler olduğu için de kesintiye uğruyor. Sosyalleşmede ilişkinin süresi önemli olduğu kadar, farklı ilişki türlerinin görülmesi yaşanması da önemlidir. Yani çocuk ne kadar farklı sosyal ortamlara girer ve bunlara maruz kalırsa o kadar bu konuda zenginleşir. Çocuk sadece AVM’lere ya da çocuk parklarına değil, pazar, müze, kütüphane vb. gibi farklı renkleri ve dokuları olan ortamlara da girmelidir.
Günümüzde dışarıda olan onca tehlikeye karşın bir evde çocuğun sosyalleşmesini beklemek doğru mudur ve bu durumda neler yapılmalıdır?
Ev gibi kısıtlı bir ortam da çocuğun sosyalleşmesini beklemek tabi ki büyük bir yanılgı. Zaten ortalama 3 yaş civarı gibi çocuk da arkadaş istemeye başlar ve bunun sinyallerini verir. Çünkü merak duygusu bu yaş itibariyle tavan yapmıştır ve farklı uyaran ihtiyacı devreye girmiştir. Tehlikeli ortamlar olduğu doğru ama bu durum çocuğun sosyal beceriyi kazanmasına engel olmamalıdır. Çocuğun kendini tehlikelerden korumasını sağlamak bunlarla baş etmesini bilmesi de ayrıca başlı başına bir sosyal beceridir. Önemli olan tehlikelerden kaçırarak fanus içinde çocuk büyütmek değildir. Önemli olan tüm koşullarda ayakları üzerinde durabilecek kazanımlarda çocuk büyütmektir.
Bir çocuğun kişisel sınırlarını belirlemek korunmasını istemek elbette doğru bir davranıştır. Ama bunlardan önce toplumun ahlak seviyesini iyileştirmek sizce daha iyi ve doğru olmaz mı?
Tabi ki doğru bir tercih olur ama toplum dediğimiz de bireylerden oluşmaz mı? Ve her birey de zamanın da çocuktur ve o dönem aldığı ahlakı, kültürü, eğitimi şimdiye taşıyarak bu günün toplum bilincini oluşturur. Çocuk yaşta başkalarının sınırlarına saygı duymayı öğrenen kişiler zaten geleceğin ahlaklı toplum yapısını oluştururlar. Bu gün çocuğa hangi konuda olursa olsun yapacağınız yatırım yarının toplum huzuru ve kalkınmışlığı olarak karşımıza çıkar. Meseleye mikro boyutta bakarsak sadece ‘çocuklara kişisel sınırları’ öğretmiş oluruz. Makro boyutta bakar isek toplumun ahlak seviyesini iyileştirmek adına güzel bir temel atılmış olduğunu anlarız.
Çocukların cinsel eğitimleri sizce doğru mudur? Tavsiyeleriniz nelerdir?
Çocuklara cinsel eğitim elbette doğru. Ama doğru kişiler tarafından ve doğru bir şekilde yapılması şartı ile. Cinsel eğitim de yine her konuda olduğu gibi ailede başlar. Cinsel eğitim çocuklara didaktik bir şekilde öğretilmez. Yaşamın içine yedirilerek bir kültür olarak sunulması gerekir. Örneğin plajlarda daha yaşı küçük nasıl olsa diye çıplak dolaştırılan, yine aynı mantıkla –yaşı küçük diye- misafirlerin yanında üstü değiştirilen, tuvaletini, banyosunu yaparken kapısısı kapatılmayan çocuk da cinsel eğitim eksik ve zayıf kalacaktır. Ve sayılan bu durumların hepsi de bir yaşam tarzıdır. Cinsel eğitim buralardan başlamalıdır.
Hayatı bütün acısıyla tatlısıyla her şekilde sorumluluklarıyla ele alıp yaşayan bir birey ileride psikoterapiye ihtiyaç duyabilir mi neden?
Kişi psikoterapiye her zaman ihtiyaç duyabilir. Psikoterapi varılacak bir durak değil yolun ta kendisidir. Ve bu yolda da kişinin kendisiyle ilgili her zaman keşfedeceği bir şeyler vardır. Bunun için her zaman klinik bir problem olmasına da gerek yoktur. Kişisel gelişimi için de bu yola girebilir. Kişinin zayıf yönlerini güçlendirmek, güçlü yönlerini ise daha da fazla güçlendirmek için psikoterapi her zaman başvurulan bir yöntemdir. Glabol hayattaki psikolojik tedavi anlayışı artık ilaçlarla değil, psikoterapiyle ilerlemektedir.
Dünyadaki bütün çocuklar özeldir ve oyuncaklarda onların birer renkli dünyasıdır. Sizce bir oyuncak almak mı yoksa herhangi birkaç malzemeden bez bebek dikmek çamurdan bir şeyleri kendi emekleriyle yapıp öğretip yapmasını sağlamak mı bir çocuğu daha mutlu eder?
Çocuğun yaratıcılığını, el – göz koordinasyonunu, ince kas gelişimini destekleyici olması açıdan kendi emeğiyle yaptığı oyuncağı tabi ki tercih ederim. Kendisi yaptığı için sahiplenmesi ve kıymet bilmesi de daha fazla olacaktır. Ama günümüz şartlarında bu çok zor J
Günümüz oyuncak anlayışına ve çocukların tablet ve cep telefonlarıyla oynamalarını doğru buluyor musunuz?
Günümüz oyuncak anlayışı maalesef nitelikten değil nicelikten geçiyor. Ne kadar çok oyuncağı olursa o kadar mutlu olacağına dair ailelerde bir kanı var. Oyuncakların her şeyden önce çocukların yaşına uygun olması ve çocuğa kazanımlar katması gerekmektedir. Çocuğun kişilik gelişiminde oyuncakların önemli bir yere sahip olduğu hepimizin bildiği bir gerçek. Ebeveynlerin bu gerçekle hareket etmeleri ve sadece çocuğun istediği oyuncakları değil gelişimine katkı da bulunacak oyuncakları tercih etmeleri gerekmektedir.
Çocukların tablet ve cep telefonlarıyla oynamaları kaçınılmaz bir durum. Ancak bunun yaşına uygun bir şekilde sınırlı ve içeriklerinin de kontrollü olması gerekir. 3 yaşına kadar çocuğun tablet ya da bilgisayarla tanışması da doğru değildir. 3 yaşından sonra ise 20 dk. geçmeyecek şekilde çok kontrollü olması gerekmektedir.
Son olarak bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. İlave etmek istedikleriniz varsa, alabilir miyiz?
Başka bir röportajda da dilerseniz Barbie Bebekleri konu edinebiliriz. Bu konuda akademik araştırmam mevcut çünkü.
Ben teşekkür ederim.
Haberi dergizan.com sitesinden okumak için tıklayınız.
Kanal B – Çocuklar ve Teknoloji
Araştırmacı yazar Gülüş Türkmen’le birlikte Kanal B kanalının sevilen programı Biz Bize’ye konuk olarak Çocuk ve Teknoloji konusununu konuştuk.
Sabah Gazetesi – 5 soruda çocuğa ölümü anlatmak
Çocuk ve ölüm….. Biri hayatın başını temsil eden bir kelime iken, diğeri ise yaşamın sonunu anlatan birbirine hiç yakışmayan iki tezat kelime. Ama ne var ki bu zıtlık ikisinin yaşam içinde yan yana gelmeyeceği anlamına gelmiyor. Ve akla geldiği zamanda ilk düşünülen yetişkinlerin bile anlamakta, kabullenmekte zorluk çektiği soyut bir kavram olan ‘ölüm’ü çocuk nasıl idrak eder, ona bu durum nasıl anlatılır? Nasıl anlatılmalı ki bu süreci en az hasarla atlatsın.
Şüphesiz çocuğa ölümü anlatmak yaş gruplarına göre değişiklik göstermektedir. Aşağıdaki bilgiler genel olarak çocuklara ölümü anlatma sürecinde en çok merak edilen sorulara cevap niteliğindedir.
İşte Uzman Psikolojik Danışman Şirin Şinikçi’nin açıklamaları
Ölüm haberi çocuğa verilmeli mi ? Bir müddet ertelenmeli mi ?
Ölüm olayı gerçekleştikten sonra çocuğun yakınındakiler – belki de işin zorluğundan kaynaklı olarak- haberin verilmemesi, ‘hastanede tedavi görüyor, uzak bir ülkeye, şehre çalışmaya gitti, vb. şekillerde’ erteleyerek çocuğun daha anlayabileceği bir yaşa gelmesini beklemeyi düşünebiliyorlar. Etrafında değişik bir durumun farkında olan çocuğa gerçek söylenmez de yukarıda ifade edildiği gibi gerçeğin üstü örtüldüğünde çocuğun kaygı durumu artacaktır. Daha sonra gerçekleri öğrendiğinde ise ‘güven’ duygusu ciddi anlamda zedelenecektir. Yaşanılan durum her ne ise çocuğun yaşına uygun olarak anlatılmalıdır.
Ölüm haberini çocuğa psikolog, pedeogog, ya da herhangi bir ruh sağlığı uzmanı mı vermelidir?
Hayır. Ölüm haberi çocuğa kendine en yakın hissettiği, en sevdiği kişi tarafından verilmelidir. Ölüm gibi sarsıcı bir haberin çocuğa daha önceden hiç tanımadığı bir yabancı tarafından verilmesi olayın kabullenişini daha da güçleştirir. Ayrıca tanımadığı birisinin yanında çocuk gerçek duygularını da bastırmak zorunda kalabilir. Şayet ölen kişi çocuğun babası ise annesi, annesi ise babası haberi vermelidir. Kişiler bu olayı söylemeye kendilerini hazır hissetmiyorlarsa çocuğun anne – babadan sonra 3. şahıs olarak çok sevip güvendiği kim varsa o anlatmalıdır.
Ölüm çocuğa nasıl anlatılmalıdır?
Özellikle okul öncesi dönemdeki çocuklara ‘öldü’ kelimesi yerine artık yaşamıyor denmesi uygun olur. Somut işlemler döneminde bulunan okul öncesi çocukları için ‘ölüm, ölü’ gibi soyut kavramlar anlaşılmaz gelecektir. Bunun yerine yaşamıyor yani; artık yürüyemeyecek, konuşamayacak, yemek yiyemeyecek, hissedemeyecek, gülemeyecek vb. şeklinde somutlaştırılması gerekmektedir. ‘Uzun ve derin bir uykuya daldı, gitti, melek olup cennete uçtu’ gibi doğruları anlatmayan metoforlar hem ölümü özendirebilir, hem de uykuya karşı şiddetli bir korku geliştirebilir (örnekte uyku verildiği için uykuya karşı korku geliştirilebilir dendi, başka bir metoforda da durum yine aynı olacaktır). Örneğin her uykuya dalan kişinin öleceğini düşünmesi gibi.
Ölüm haberi çocuğa nerde verilmelidir?
Ölüm haberi çocuğa kendini en güvende ve de iyi hissettiği bir ortamda verilmelidir. Daha önce hiç bulunmadığı yabancı bir ortamda asla söylenmemelidir. Sakin, sessiz bir ortam tercih edilmelidir. Çok sevdiği bir oyuncağı, eşyası da – ondan güç, destek alması için – eline verilebilir, yanın da bulundurulabilir.
Çocuk cenaze törenine götürülmeli midir?
Şayet törende aşırı travmatik sahneler yaşanmayacaksa (ağıt şeklindeki ağlamalar, dövünmeler, abartılı hareketler vb.) ve çocuk gelmeyi kendisi de isterse törenler yaşanılanı çocuğun kafasında somutlaştırması açısından faydalıdır. Ayrıca törende diğer insanların da varlığını gören çocuk yalnız olmadığı duygusunu yaşayacaktır. Özellikle de okul öncesi dönemdeki çocuklar için ‘mezar – mezarlık’ kelimeleri kullanılmamalı, onun yerine ‘…..bahçesi’ şeklinde bir tabir tercih edilmelidir. …. bahçesine gidip çiçeğimizi vereceğiz, ya da oradaki çiçekleri sulayacağız şeklindeki günlük hayattaki normal olaylarla benzetmeler yapılması olayın kabullenişi kolaylaştırırken bir taraftan da durumun kasvetini yumuşatacaktır.
Haberi sabah.com.tr’den okumak için tıklayınız.
Psikolojik Danışman Şirin Şinikçi’den anne ve babalara ‘Olumlu’ olun çağrısı
Anne ve babalara seslenen Psikolojik Danışmanı Şirin Şinikçi çocuklarla iletişim diline dikkat etmeleri çağrısında bulundu.
Uzman Psikolojik Danışman ve Aile Danışmanı Şirin Şinikçi, Ankara Magic Kids Kreşi’nde anne ve babalara verdiği seminerde anne ve babalara önemli mesajlar verdi. Çocuklara olumlu davranış kazandırmanın yolunun ebeveynlerin aldıkları net ve tutarlı kararlar ile bunları uygulama yöntemlerinden geçtiğini söyleyen Şinikçi bu sırada kurulan iliteşim dilinin de son derece önemli olduğunu belirtti…
Şinikçi, konuşmasında şunları söyledi…
“Olumlu davranış kazandırma aşamasında ödül kullanılmasını biz uzmanlar öneriyoruz. Ancak ödül konusu çok bıçak sırtı bir konudur. Fazla kullanıldığı takdirde araç amaç olmaya başlayabiliyor. O yüzden davranışın yerleşmeye başlamasıyla birlikte ödülün geri çekilmesi sadece sözel pekiştireçler verilmesini tavsiye ederiz.”
Haberi iyigunler.net sitesinden okumak için tıklayınız.
TRT Radyo – “Daha Güzel Bir Hayat İçin”
TRT Radyo – “Daha Güzel Bir Hayat İçin” programında “Okul Oryantasyon Sürecinde Ebeveynlere Düşen Görevler” konusunu konuştuk. İçten misafirperverlik için program yapımcısı Sayın Funda Celasun’a teşekkür ederim.